Yeni Anayasa Çalışmalarında AKP İçindeki Gerilim ve Farklı Görüşler
Yeni Anayasa Çalışmalarındaki Gerilim
Yeni Anayasa çalışmaları sırasında AKP ve Külliye arasında belirgin bir anlaşmazlık yaşanmıştı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, “Baştan sona, birinci maddeden son maddesine kadar yeni bir anayasa” mesajını verirken, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, “İlk dört madde milletimizin vazgeçilmezidir” diyerek bu görüşe karşı çıktı. Bu durum, parti içindeki gerilimin bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
Sözcü Gazetesi yazarı Aytunç Erkin, bugünkü köşe yazısında AKP içindeki bu gerilimi detaylı bir şekilde ele aldı. Kendisine anonim olarak konuşan bir kaynağın, 2023 Genel Seçimleri sonrası göreve gelen AKP içindeki bir grubun “Batı’yla öyle ya da böyle anlaşalım” konumunda olduğunu belirtmesi dikkat çekti. Bu durumun, partinin farklı görüşlere sahip iki ayrı kesime bölünmesine yol açtığı ifade edildi. Diğer tarafta ise çok kutuplu bir dünya görüşüne sahip bir grubun varlığına dikkat çekildi.
Can Atalay ve yeni anayasa çalışmaları etrafında da benzer çatışmaların yaşandığına vurgu yapılan yazıda, Batı’nın varlığına yönelik “Biz kimiz ki” yaklaşımına karşı “Varız ve mücadele edeceğiz” tepkisi öne çıktı. Erkin, bu çatışmanın “Statükoyu korumak isteyenlerle değişim isteyen, tam bağımsızlık isteyen ekiplerin çatışması” olduğunu belirtti.
Erkin’in yazısında yer alan önemli bir bölüm ise şöyle:
“Sermaye Avrasya’ya Kayıyor”
‘Nasıl bir değişim var dünyada? AKP içinde yönetim eliti kimler? Siz neyi savunuyorsunuz?’
Verdiği yanıt, AKP içindeki saflaşmayı gözler önüne seriyordu: ‘Ben tam bağımsızlık Türkiye tarafındayım. Bağımsız bir refleksle hareket edilmesinden yanayım. İttifaklar kurulabilir. Rusya ile de Çin ile de ittifak yapılabilir. Kutuplar içinde tam bağımsız Türkiye.’ AK Parti içerisinde şu anda etkin olan bir grup, Türkiye’nin Batı bloğunda durması gerektiğini savunuyor. Ancak şunun farkında değiller: Sermaye, insan gücü ve hammadde Avrasya’ya kayıyor. Ekonomik veriler de bunu destekliyor. Bunu görmek istemiyorlar. ‘Bu kadar büyük oyunun içinde biz kimiz ki? Gücümüz nedir ki?’ yaklaşımı hakim. Osmanlı’nın son dönemine benzer bir düşünce yapısı var. ‘Ne gereği var anlaşalım.’ Bizim gibilerse ‘Varız ve mücadele edeceğiz’ diyor.
Bu cümleler üzerine, ‘Mehmet Şimşek’in izlediği neoliberal politikalarla bu nasıl mümkün olacak?’ diye sordum. ‘Ekonomi, onların düşündüğü mantıkla, global kurallara uyarak toparlanacak bir olay değil. Bir elinde başak, bir elinde silah. Ekonomiler böyledir. Güçlüysen huzur gelir. Eko-politik hakim düzenin kurallarını uygulamak değildir. Uyguladık. Turgut Özal’dan bu yana bunu yapıyoruz. Ne oldu? Tam tersi noktaya gidildi, olabildiğince cari açık verdik.’ Özetle gördüğüm: Statükoyu korumak isteyenlerle değişim isteyen, tam bağımsızlık isteyen ekiplerin çatışması bunlar.